- Home
- Conferences
- Conference Proceedings
- Conferences
19th International Petroleum and Natural Gas Congress and Exhibition of Turkey
- Conference date: 15 May 2013 - 17 May 2013
- Location: Ankara, Turkey
- Published: 15 May 2013
1 - 50 of 144 results
-
-
Locating near-surface scatterers by seismic interferometry of scattered surface waves: Investigating the effect of an offline cavity
Authors N. Bulut, U. Harmankaya and A. KaslilarA recently developed method based on active-source seismic interferometry and inversion is used to find the location of an offline (out of plane) near-surface scatterer. In the method a 2D geometry has been considered and the interferometric estimates of the scattered surface waves have been obtained for different locations of virtual sources. The interferometric traveltimes of these scattered surface waves were used in inversion to find the location of the scatterer. It has been shown that only one source at the surface is sufficient to successfully obtain the location of an inline scatterer. In this study an offline scatterer, a cavity, is considered to understand the effects of a 3D medium in estimating the location of the scatterer using the method. As expected, the location of the offline scatterer is estimated with some error when 2D geometry and related formulas are considered. In case of inline shot profiles, one should consider the possibility of an offline scatterer and be aware that the estimations of location can be effected by the existence of an offline catterer and cause misinterpretations.
-
-
-
Doğu Karadeniz’de Gaz Hidratların ve Sığ Gaz Birikimlerinin Akustik Özellikleri ile ilgili Yapılan AVO Analizi
More LessSon zamanlarda, gaz hidrat ve hidrata bağlı sığ gaz araştırmalarının önemi gün geçtikçe artmaktadır. Karadeniz de, 100-120m derinliğinde anoksik bir ortam mevcuttur. Ayrıca gaz konsantrasyonu nedeni ile derin yapılardan sıvı göçü, çamur volkanı gelişimi ve deniz tabanına gaz sızıntıları bakımından oldukça yüksek potansiyele sahiptir. Karadeniz’in sahip olduğu kalın tortul örtüsü ve buna ek olarak Arap ve Avrupa kıtalarının Eosen zamanından bu yana çarpışması ile Karadeniz kıyı sınırlarında gelişen sıkışmalı deformasyon nedeni ile aşırı basınç etkisi altında kalan sıvıların faylar aracılığıyla yukarıya doğru göçüne neden olmaktadır. Doğu Karadeniz’deki deniz sismik çalışmaları, Deniz Bilimleri ve Teknolojisi Enstitüsü (DBTE) Sismik Laboratuvarı (SEİSLAB) ve Pukyong Ulusal Üniversitesi›nin (PKNU) hem teknik hem de bilimsel dayanışmasıyla gerçekleştirilmiştir. Doğu Karadeniz’de belirtilen alanlarda sığ gaz ve gaz hidrat oluşumları, çeşitli hidrokarbon sızıntıları (pockmark, çamur volkanları, sızıntıya neden olan faylar) haritalanarak, tortulların hem fiziksel hem de akustik özellikleri incelenmiştir. Çalışma alanında kıtasal yamaç, apron ve abisal düzlük yer almaktadır. Aynı zamanda alanın doğusundaki sismik kesitlerde BSR, parlak nokta (bright spot) ve gaz kolonları gözlenmiştir. Sismik kesitlerde iki adet çamur volkanı belirlenmiş olup bunlar, İzmir ve Pusan olarak adlandırılmıştır. Sismik kesitlerde kıtasal yamaçta kayma çökelleri gözlenmiştir. Gözlenen akustik saydam bölgeler tortullardaki olası gazın varlığını işaret ederken bu maskelenmelerin etrafında gözlenen yüksek genlikli ve ters polariteli yansımların da bunu doğruladığı düşünülmektedir. Bu durum da alandaki gaz birikiminin varlığını desteklemektedir. Elde edilen sonuçların ışığında, gaz birikimleri; AVO analizlerinden elde edilen gradyentler ve grafiklerle yapılan çapraz-korelasyon sonucunda belirlenmiş ve bunun birinci sınıf AVO anomalisi olduğu gözlenmiştir. Anahtar Kelimeler: Doğu Karadeniz, Gaz Hidrat, BSR, Parlak Nokta, Fiziksel ve Akustik Özellikler, Çok Kanallı Sismik Yansıma, Sismik Özellik, AVO.
-
-
-
Boşluk Basıncının ve Sıcaklığın Sismik Hızlar Üzerine Etkileri Pore Pressure and Temperature Effects on the Seismic Velocities
By O. GüreliRezervuar içindeki sıvının fiziksel özelliklerinin ve miktarının belirlenmesinde, sismik analizin önemli bir kısmı (AVO, 4D gibi) sıvının durumu ile ilgilidir. Rezervuar içindeki sıvının belirlenme amacı, belirlenmiş bir rezervuarın durumu (basınç, sıcaklık, porozite, mineral tipi ve su tuzluluğu gibi) ve boşluk içindeki sıvının %100 su, hidrokarbon veya gaz ile dolu olması durumunun sismik hızlar ve yoğunluk ile modellenmesidir. Gözenek içindeki sıvılar kayaçların sismik özelliklerini çok güçlü bir şekilde etkiler. Boşluk sıvılarının yoğunlukları, bulk modülü, hızları ve viskoziteleri jeofizikte genellikle çok basitleştirilir. Aslında kayacın fiziksel özellikleri çok karmaşıktır. Ampirik bağıntılar ile sismik ara hızlardan boşluk içindeki sıvının basıncı elde edilebilir. Sismik hızlar kullanılarak da düşük ve yüksek sıcaklıklı ve basınçlı yerler elde edilebilir.
-
-
-
A Field Application of Lumped Parameter Models
By H. SarakThis paper deals with the application of lumped parameter models (1-tank, 2-tank open/closed, 3-tank open/closed) to the long-term observed pressure behavior of Hofsstadir geothermal field which is a typical low-temperature liquid dominated geothermal system, in West Iceland. Once the model parameters of the tank models are determined by history matching, then future performance predictions are made under given production/reinjection scenarios by using the Randomized Maximum Likelihood method.
-
-
-
Dünden Bugüne Balçova-Narlidere Jeotermal Sahası
By T. SayıkBalçova - Narlıdere Jeotermal Sahası, Türkiye’de jeotermal enerjiden daha verimli ve daha ileri düzeyde faydalanmak amacıyla, bilimsel çalışmaların başlatıldığı ilk sahadır. Sahada 1960’lı yılların başında, bir dizi jeolojik ve jeofizik etüt çalışmasının ardından, 1963 yılında jeotermal enerji elde etmek ve sahanın potansiyelini belirleyebilmek için, MTA tarafından sığ jeotermal kuyuların delinmesine başlanmıştır. 80’li yılların başına kadar devam eden saha tanımlama ve kısmi üretim uygulamalarının ardından, 1983 yılında «B» kodlu sığ jeotermal üretim kuyularının delinmesine başlanmıştır. Tüm bu çalışmalar MTA tarafından yürütülmüş olup, elde edilen veriler güncel çalışmalara da ışık tutmaktadır. Yaklaşık 50 yıldır, bilimsel çalışmaların aralıksız sürdürüldüğü bu sahada, şu an itibariyle kullanılan 4 Sığ, 10 Derin jeotermal kuyudan üretim yapılmakta ve 4 re-enjeksiyon kuyusundan da (BD-3, BD-8, BD-10, BD-15), jeotermal sistemi ve rezervuarı korumak amacıyla, enerjisi alınmış olan jeotermal akışkan geriye basılmaktadır. Balçova Jeotermal Enerji Merkezi Isıtma Sistemi’nin kurulum çalışmalarına, 1983 yılında Balçova Termal Otel Tesisleri’nin kuyu içi eşanjörü ile ısıtılmasıyla başlanmıştır. Bunun ardından, aynı sene içerisinde Dokuz Eylül Üniversitesi Uygulama ve Araştırma Hastanesi de kuyu içi eşanjör sistemiyle ısıtılmaya başlanmış ve böylelikle, bugün yaklaşık 30.000 KE kurulu kapasiteye ulaşmış olan bölge ısıtma sisteminin ilk adımları atılmıştır. Sistemin güncel kapasitesi yaklaşık 160 MWt gücünde 3.000.000 m² kapalı alan (30.500 KE fiili) ısıtma kapasitesi olan “dünyanın en büyük, jeotermal kaynaklı bölge ısıtma” sistemlerinden biridir. Sistemin temel bileşenleri, kuyular (üretimreenjeksiyon- gözlem), boru (isale) hatları, ısı merkezleri ve pompa istasyonlarıdır. Mevcut sistemde, 14 adet Üretim Kuyusu, 4 adet Re-enjeksiyon Kuyusu, 4 adet Gözlem Kuyusu, yaklaşık 400 km boru hattı, 9 adet Isı Merkezi, 2 adet Alt Isı Merkezi, 2 adet Pompa (Terfi) İstasyonu bulunmaktadır. Bunlara ek olarak, tüm bu bileşenlerin senkronize çalışmasını sağlayabilmek ve sistemin genelini tek bir merkezden kontrol edebilmek için, otomasyon sistemi kurulum çalışmaları hızla devam etmektedir. Bu sistem tam anlamıyla devreye alındığında, tüm kuyular ve ısı merkezleri uzaktan algılama yöntemiyle izlenebilecek, gereken müdahaleler eş zamanlı olarak yapılabilecektir. Bu bildiride, Balçova sahasında 16 yıldır (1996 – 2012) sürdürülen jeotermal kaynaklı merkezi ısıtma uygulaması tecrübesi aktarılacaktır. Uygulama sürecinde karşılaşılan dağıtım hattı sorunları (korozyon, akışkan kaçakları) ve çözüm yolları, rezervuar basınç ve sıcaklığında görülen düşümler ve bu düşümler konusunda alınan tedbirler ve bu tedbirlere sahanın verdiği tepkiler tartışılacaktır. Böylesi bir sistemin temel bileşenlerinden olan kullanıcı (abone) alışkanlıkları, bu alışkanlıkları enerji kullanımına ve sonunda rezervuarın sürdürülebilirliğine olan etkileri irdelenecektir.
-
-
-
TPAO Trakya Sahası Petrol Ve Doğalgaz Üretim Atıksularının Karakterizasyonu Ve Arıtılması
Authors E.E. TOKOĞLU, S. Sayili, P. Hoşhan, Ş.D. Atay, İ. Koyuncu, C. Kinaci, M. Altinbaş, H. Özgün, M.E. Erşahín, B. Atay, S. Erdem, M. Altinbaş, B. Köse and R. KayaTPAO tarafından, petrol ve doğalgaz üretim faaliyetleri sonucu oluşan atıksular olumsuz çevresel etkilerin önlenmesi amacı ile yeraltına enjeksiyon yöntemi ile bertaraf edilmekte olup, nihai deşarjın enjeksiyon kuyusuna yapılamadığı durumlar için (jeolojik formasyonun uygun olmaması, kapasitesinin yetmemesi, yeni kuyu bulunamaması vb.), üretim atıksuyunun uzaklaştırılması ve ilgili deşarj standartlarının sağlanması konusunda uygulamaya yönelik alternatifler oluşturmak amacı ile teknik çalışmalar yürütülmekte ve yeni projeler geliştirilmektedir. Bu kapsamdaki çalışmalardan biri 107G091 numaralı, İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) ve TPAO Araştırma Merkezi ortaklığında yürütülen, “Petrol ve Doğalgaz Üretim Faaliyetleri Sonucu Oluşan Atıksuların Yönetimi” başlıklı projesidir. TPAO Genel Müdürlüğü’ne bağlı Trakya Bölge Müdürlüğü bünyesindeki üretim sahalarında oluşan petrol ve doğalgaz üretim atıksuları için en verimli ve ekonomik arıtma sisteminin geliştirilmesi ve uygulanması amacı ile uygulamaya konulan projede, atıksu karakterizasyonu çalışmaları sonrasında, çeşitli arıtma metotları karşılaştırılarak, arıtma performansına bağlı olarak uygun nihai deşarj alternatifleri belirlenmeye çalışılmış ve Trakya Bölgesi’ne göre modeller oluşturulmuştur. Proje kapsamında üretimi yıl boyunca devam eden 10 adet petrol ve doğal gaz sahasından alınan atıksuların karakterizasyonu yapılmış ve Su Kirliliği Kontrolü Yönetmeliği (SKKY)’nde adı geçen parametreler bir yıl boyunca takip edilmiştir. Çevresel açıdan büyük önem arz eden pH, iletkenlik, tuzluluk, toplam çözünmüş katı madde (TÇM), askıda katı madde (AKM), kimyasal oksijen ihtiyacı (KOİ), yağ ve gres, fenol, toplam petrol hidrokarbonları (TPH), toplam Kjeldahl Azotu (TKN), ağır metaller, ana ve eser elementler aylık bazda düzenli olarak incelenmiştir. AKM, pH, sülfat, civa, kurşun, kadmiyum, çinko, bakır, krom ve demir parametreleri SKKY Standartlarına göre kabul edilebilir düzeyde iken arıtmanın gerekli olduğu parametreler amonyum azotu, KOİ, yağ ve gres, sülfür, sodyum, TPH olarak belirlenmiştir. Bu çalışmada örnek teşkil edecek bir petrol, bir doğal gaz ve bir petrol+ doğal gaz sahası seçilmiş ve yıl boyunca elde edilen değerlerin ortalamaları Tablo 1’de gösterilmiştir. Atıksu karakterizasyonu ile birlikte laboratuvar ölçekli çalışmalarda sahalara göre atıksular ayrı ayrı ve karıştırılarak belirlenen proseslerden geçirilerekarıtılabilirlik çalışmaları yürütülmüştür. Bu kapsamda membran proses (MBR), mikrofiltrasyon (MF), ultrafiltrasyon (UF) sistemleri ön arıtma prosesleri olarak, aktif karbon ve ters osmoz sistemleri ileri arıtma prosesleri olarak denenmiştir. Yapılan denemeler sonucunda, uygun arıtma yöntemine karar verilmiş ve ön arıtma, ön filtrasyon, ileri arıtma ünitesi ile yardımcı ekipmanlar ve tanklardan oluşan, scada sistemi ile kontrol edilen 5m3/gün debiye sahip pilot ölçekli sistem kurulumu gerçekleştirilmiştir (Şekil-1). Bu pilot tesis ile yaklaşık 1 yıl süresince yerinde arıtılabilirlik çalışmaları yapılmıştır.
-
-
-
Sondaj Atıksuları Yönetimi ve Geri Kazanımı
Authors B. EKİZER, N. Köse and E. BuzpinarHızla artan dünya nüfüsuna paralel olarak insanoğlunun yakıt ihtiyacında da artış meydana gelmekte, bu da dünyada petrol ve doğalgaz sondajlarının sayılarının her geçen gün artmasına sebep olmaktadır. Sözkonusu sondaj faaliyetlerinin artması beraberinde sondaj faaliyetleri sırasında ortaya çıkan atıklardan kaynaklanan çevre kirliliği sorunlarının artmasına sebep olması nedeniyle TPAO(Türkiye Petrolleri A.O) gibi hidrokarbon sondajı yapan şirketleri sondaj atıklarının bertarafı konusunda yeni yöntemleri araştırma ve geliştirmeye yöneltmiştir. Sondaj faaliyeti sırasında ortaya çıkan atıklardan en önemlisi sondaj çamuru atıklarıdır. Sondaj çamuru, sondaj faaliyeti sırasında kesilen zemin yapılarının yer yüzüne taşınmasını sağlamak ve diğer özel amaçlar için kullanılan özel bir sıvıdır. Sondaj çamurunun hazırlanması esnasında, fiziksel ve kimyasal özelliklerini kontrol altında tutmak için, çok çeşitli organik, inorganik ve antibakteriyel kimyasal maddeler kullanılmaktadır. Sondaj çamuru kesilen zemin parçaları ile karışık olarak yüzeye alınmakta, kesintiler fiziksel olarak ayrılarak atılmaktadır. Kesintilerin çamurdan başarılı bir şekilde ayrılması halinde sondaj çamuru ve kesintiler ayrı atıklar olarak depolanabilir. TPAO’da, atık sondaj çamuru bertaraf yöntemleri olarak, dünyada uluslararası alanda faaliyet gösteren petrol şirketlerinde de yaygın olarak kullanılan yerinde buharlaştırma, enjeksiyon ve arıtma teknolojileri uygulamaları yapılmaktadır. Genellikle arıtma teknolojileri sondaj atıksuyunun geri kazanım ile yeniden kullanılmasını sağlaması nedeniyle diğer bertaraf yöntemlerine göre avantajlı olmaktadır. TPAO İGÇ(İş Güvenliği Çevre) biriminin kontrolünde sondaj lokasyonlarında pilot ölçekli olarak kullanılmaya başlanan; Helezonik konveyör yardımı ile katı-sıvı faz ayrımı gerçekleştirildiği ve Kimyasal Karıştırma Tankı, Filtre Pres ve Su Depolama Tankı ünitelerinden oluşan Mobil Atıksu arıtma Sistemi ile de yaklaşık olarak günlük 15 ton su arıtıldığı çalışmalarla ortaya konmuştur. TPAO’da pilot ölçekli olarak gerçekleştirilen saha uygulamaları sonucunda Arıtma Sistemi çıkış suyunda, yeniden kullanıma uygun olacak şekilde; KOI, Askıda Katı Madde (AKM), Yağ-gres, Na, Fe ve Sülfür paremetrelerinde %87,5-%99,5 oranında arıtma verimi elde edilmiştir. Aynı zamanda sözkonusu çıkış suyu parametreleri Su Kirliliği Kontrol Yönetmeliği’nde belirtilen sınır değerlerin (SKKY Tablo:11.03) altında kaldığı görülmüştür.
-
-
-
Simulation of Possible Oil Spills in İskenderun Bay and the Eastern Mediterranean Between Anatolia and Cyprus
Authors M. Chilongo, K. Guliyev and I. DurgutIn this study, simulations of a possible oil spill events in the Gulf of İskenderun and the Eastern Mediterranean between Anatolia and Cyprus were performed in order to estimate the fate and behavior of spilled oil in marine environment and to assess impact of the spills. The simulations were carried out by SINTEF Marine Environmental Modeling Workbench (MEMW) or specifically its Oil Spill Contingency And Response modeling tool known as OSCAR[1].
-
-
-
Leadership and Accountability for Health and Safety
By B. İNANÇDespite significant improvements in safety performance of oil and gas industry, major accidents are still continue to occur. Human factors are the root cause of many accidents. Achieving a positive health and safety culture in an organisation is fundamental to managing health and safety effectively. The attitudes and decisions of senior managers are critical in setting the priorities of the organisation, therefore hands-on leadership is key in all cultures. Senior managers’ role is not simply restricted to directing work and monitoring compliance with rules and regulations. They should act as leaders and facilitiators: they must encourage suggestions, motivate their staff and engage with the workforce to solve health and safety problems. They should make sure that health and safety is not viewed as a separate function, but as an integral part of productivity, competitiveness and profitability and that health and safety risks are recognised as part of business. Since senior managers influence the health and safety culture in the organisation, they must lead by example. Health and safety must be on the agenda at every board or management meeting. Health and safety performance is an important element of performance reviews, and managers are accountable for the health and safety performance of their departments. Long term goals for the control of major hazards and health and safety must be set as done for financial and production goals. Senior managers should meet the workforce regularly and discuss health and safety with them, and they should ensure that individuals who raise issues or make suggestions are provided with positive feedback on their contribution and are informed personally of the actions taken as a result of their input. Contracts should be awarded to companies which demonstrate a good health and safety performance. Senior managers should meet regularly with the managers of the contractors to review their health and safety performnce against clearly defined expectations. All incidents and near misses should be investigated fully to identify the underlying causes and follow up on the agreed actions, and senior managers must ensure that the investigation procedure consider all issues, including humann factors, and immediate as well as underlying management-related causes are identified without attributing blame and that corrective actions are taken to prevent the incident happening again. All the leadership issues mentioned here will be explained with working examples from Botas International Limited which is the BTC Pipeline Operator in Turkey and from other national&international sources.
-
-
-
Work Accidents Risk Perception Efficiency -A Case Study Approach Based on AHP Method
Authors F. Geyik and Z. EmirhanTPAO, Turkiye’s sole national oil company, has undertaken lots of oil and natural gas exploration projects both onshore and offshore, as part of its mission to develop domestic and international resources and meet the continuously increasing demand for oil and gas in Turkiye. Increasing exploration and drilling activities have proved that HSE importance also increases for the sake of those increased activities. TPAO HSE policy emphasizes applying effective risk management by defining dangerous situations and acts regarding Occupational Safety and Environmental Protection. HSE supervisors need to deal with dangers, risks, and uncertainties in a well-organized way that is different than traditional way, so as to eliminate or mitigate the risks to the acceptable levels. TPAO risk studies include the periodic audits conducted for detection of risks, the root cause analyses made after every accident, determining hazards, and detecting unsafe ambience and actions. Risks need to be perceived by all employees who can be affected by their results. At that point, companies cannot reduce accidents or prevent their workers being exposed to job illnesses unless only preparing risk analysis but also make their employees perceive risks. In this study, the relationships between real accident risks and assumed ones were investigated over case studies under the scale of HSE risk perception efficiency for using AHP method by HSE specialists. As a result, Turkish Petroleum Cooperation HSE specialists’ risk perception efficiency was evaluated and analyzed, and some useful advices were suggested. Keywords: Oil and Gas, Risk, Perception, Efficiency, Accident, AHP.
-
-
-
Petrol, Yenilenebilir Enerji ve Karbon Ayak izi Üçgeni’nde Türkiye
By O. TekeEnerji bir toplumun refahı ile doğrudan ilişkilidir. Sürekli artan enerji talebi ülkeleri enerji kaynaklarının kullanımı bakımından adeta bir yarışın içine sokmuştur. Fosil kaynaklı yakıt rezervlerin belli bir süre içinde biteceği tahmin edildiğinden bu yarışta ülkeler yenilenebilir enerji yatırımlarına önem vermeye başlamışlardır. Fosil yakıtların halen birincil enerji tüketiminde ilk sırada olması başka bir tehlike olan “Küresel Isınma” yı tetiklemektedir. Salınan sera gazlarının miktarı arttıkça dünya daha fazla ısınmakta ve tehlike büyümektedir. Türkiye Kyoto Protokolü’ ne taraf olmuş ve sera gazı azaltım yükümlülüğü altına girmiştir, fakat enerjisinin büyük bir kısmını fosil kaynaklı yakıtlardan sağladığı için çok büyük bir ilerleme sağlanamamıştır. Ayrıca yenilenebilir enerji yatırımlarının da yeterli olmaması sebebiyle istenen başarı elde edilememiştir. Çalışmanın ilk bölümünde Türkiye’ nin petrol ile ilgili aramaüretim- tüketim faaliyetleri incelenmiş olup diğer bölümde yenilenebilir enerjinin mevcut durumu incelenmiş, bu kaynakların karbon salınımları hakkında bilgi verilmiştir. Üçüncü bölümde ise karbon ayak izinden bahsedilmiş ve Türkiye’ nin karbon ayak izi hakkında bilgiler verilmiştir. Sonuç bölümünde ise çalışmanın sonuçları irdelenmiş ve bazı iyileştirme önerileri sunulmuştur.
-
-
-
How to consolidate Turkish R&D for a sustainable energy policy
Authors I. Gökalp and S.Ö. ErdoganFossil fuels, both liquid and gaseous but also solids, will remain the major energy resources all over the world for the coming decades. Turkey has a peculiar position in this area as it imports most of its petroleum and natural gas needs, possessing only significant lignite reserves. Furthermore, Turkey not only imports most of the major parts of energy conversion technologies but also oil and natural gas wells drilling technologies. Energy related imports, both in terms of fuels and related technologies constitute the main cause of Turkey’s commercial budget deficit which is prone to continue to increase if no drastic changes happen. In such a situation the main routes for changes are not many. One route is obviously the reduction of energy consumption, but in a developing country with increasing population this route is of limited impact. The second route is import substitution using domestic resources and also domestic technology. Finally, another route is hybridization of fossil fuel based energy conversion technologies with those based on renewable energy resources, such as solar and biomass for Turkey. In this paper we shall mainly focus on these two last routes. It is obvious that both options are heavily based on innovation and therefore on R&D and additionally on university and industry partnership. The paper is structured in two parts. The first part presents some examples of recent developments taken from France which also lacks fossil fuel resources. The second part highlights some recent developments in Turkey and proposes additional suggestions to strengthen them.
-
-
-
Seismic attribute analysis for gas content and structural interpretation in the Karamursel Basin, gulf of Izmit
More LessThe gulf of Izmit is located at the eastern Marmara Sea and has an east-west elongated rectangular shape with about 60 km length in east-west direction and 2-10 km width in north-south direction (Figure 1). The gulf is comprised of three basins, from west to east, western (Darica), central (Karamursel), and eastern (Izmit) basins. The central basin is connected to the other basins by two shallow sills located north of the Hersek peninsula and north of Golcuk at about 55 and 38 m water depths, respectively. The centrally located Karamursel basin constitutes the deepest part of the Gulf with a maximum depth of about 205 m.
-
-
-
Boru Hatları Tasarım Kriterleri ve Üç Boru Hattımızın Ekonomik Değerlendirilmesi
Authors U. Serpen and E.B. CebeciBu çalışmada boru hattı tasarım kriterlerine göre hazırlamış modeller ve metodoloji ile yapılması planlanan boru hattı projeleri ve hali hazırda işletmede bulunan boru hatları için tarife hesaplamaları yapılmış, bulunan neticeleri mevcut tarifelerle karşılaştırılmış ve sonuçları sunulmuştur.
-
-
-
Case Histories Illustrate escalating use of Monobore Expandable Liner Extensions incorporated into well designs to facilitate Drilling and Completing Trouble zones while eliminating NPT
Authors C. Stockmeyer and S. AtmacaThe Baker Hughes linEXX™ monobore expandable liner extension system places a liner string in the wellbore below an existing casing string and expands it, resulting in a liner with the same inside diameter (ID) as the previous casing string. When planned in your casing design, this system will isolate trouble drilling zones such as sloughing, unstable formations, and thief zones while maximizing hole size and without reducing the casing ID. The system can be applied in wells with anticipated trouble drilling zones such as depleted reservoirs or wells with narrow margins between pore pressure and fracture pressure, thereby eliminating the associated costs of managed drilling, chemical treatments and nonproductive time (NPT). Critical drilling problems of collapsed hole, lost circulation, substantial NPT, and costs associated with chemical treatments are effectively resolved or negated by using the monobore expandable extension system. Unlike other solid expandable systems on the market, the linEXX system provides an additional barrier without a loss of hole size, allowing the use of conventional bit and tubular sizes. Its top-down approach lets you place an expandable liner string in the wellbore while letting you maintain the same casing drift of the previous or existing intermediate casing string. The system is available in 9-⅝ in. or 9-⅞ in. sizes. When used as part of the base casing design, the linEXX liner not only optimizes hole size to the reservoir, but also eliminates costly NPT typically involved with the openhole section that would have required a conventional step-down liner.
-
-
-
Surface Deformation Analysis Over A Hydrocarbon Reservoir Using InSAR with ALOS-PALSAR Data
By S.C. SahinInterforemetric Synthetic Aperture Radar (InSAR) has been developed to estimate the temporal change on the surface of Earth by combining multiple SAR images acquired over the same area at different times. In the last two decades, in addition to conventional InSAR, numerous multiple acquisition InSAR techniques have been introduced, including persistent scatterer (PS) and small baseline subset (SBAS). In this project, we used the SBAS method to detect the surface deformation over a hydrocarbon reservoir in Adiyaman Providence, Turkey. The SBAS technique is performed on combinations of SAR images that are characterized by small orbital distances with large time intervals. By applying singular value decomposition (SVD), the temporal sampling rate is increased and those subsets are connected. We applied the SBAS method to five ALOS-PALSAR fine-beam dual (FBD) mode images, and removed the topographic phase by using a 3 arc-sec SRTM digital elevation model (DEM). Our analysis has revealed that due to the effective mitigation measures taken by the Turkish Petroleum Corporation, the maximum observed satellite line of sight (LOS) displacement velocity in the oil field is 5 mm/yr with a likely uncertainty of a similar magnitude in the period of 2007-2010. The high uncertainty estimate is due to the other spatially correlated signals of similar and larger magnitude seen in regions outside of the oil field.
-
-
-
(1) New pdc bit technology improved drilling performance in soft formation in boldesti area of romania and in challenging off-shore drilling environment on troll, norway. (2) New hybrid bit technology set record run in Turkey
Authors T. Schwefe and H. OueslatiNew PDC Bit Technology improved drilling performance in soft formation in Boldesti area of Romania and in challenging off-shore drilling environment on Troll, Norway.
-
-
-
Recovery of flare gas from technical, economic and environmental perspectives: El Gamil gas field case study, Egypt
Authors W.H.A. Moati, M.E. Fekry and S.I. ZayedFlaring is a process in which gaseous hydrocarbons are burned to prevent uncontrolled releases into the surrounding atmosphere and to relieve dangerous equipment overpressure conditions or any other operational upsets. The most recent data reported by the world bank’s global gas flaring reduction partnership (GGFR) indicate that 150×109 cubic meters (m3) [5.3×1012 cubic feet (ft3)] of natural gas are flared annually, and this quantity results in 400 million tons of carbon dioxide,CO2 emissions. This calls for encouraging the opportunities to eliminate continuous flaring of the associated and dissolved gases at production sites to improve the energy efficiency and contribute to the climate change mitigation and hence achieve the sustainable development in oil and gas industry. The paper introduces a field study at El-Gamil gas plant, a gas processing plant located at Portsaid city on the northern east coast of Egypt. The plant collects the gas and condensate production from offshore wells in the Mediterranean Sea to be processed at onshore in low temperature separation units ‘LTS’ and condensate treatment units to meet sales specs. In the 2nd quarter of 2004, a new project consists of 4 multi-stage compressors started to recover excess-off gas coming from the condensate treatment units and compresses it to the pressure of raw gas from wells to be processed prior to sale. This project is evaluated from technical, economical and environmental perspectives to provide a broad image for any waste gas recovery project. Meanwhile; improving the suitability in O & G sector and increasing available supplies.
-
-
-
Germik Field Garzan Formation 3D Facies Modeling
Authors C. Çetinkaya, E. Yılmaz, M.Ö. Türkmen and M.Z. AlperGermik Field, which started production in 1958 with the discovery of Germik-1 well, is still one of the oil producing fields within the boundaries of the city of Batman. However, due to considered to be in the class of mature oil field, the oil production of Germik has gradually decreased in recent years. This situation has brought about the implementation of the secondary production techniques in the field.
-
-
-
Saturation-Height Modeling of Bozova Oil Field
Authors M.Ö. Türkmen and S. EvinThe capillary-saturation function plays an important role in describing fluid distribution and modeling flow in reservoir simulation. In this study, saturation height functions have been developed as part of an integrated petrophysical analysis of an oil field. Bozova Field is an oil field located in the Southeast Turkey. From the discovery of the field in 1995 to date, the production is made from a Maastrichtien age bioclastic limestone facies called Reservoir Level with approximately 18 % porosity and 27-40 m thickness (Figure 1). In this relatively mature field, a simulation study is realized to predict the field’s response to a prospective water-flooding program. To prepare a representative data to be used in the simulation model, log derived water saturation calculations are revised by considering the produced water values and capillary pressure measurements coming from special core analyses. In this case study, model used to calculate water saturation from logs include the deterministic Archie Equation. This equation is appropriate knowing the reservoir consists of clean bioclastic limestone facies. However, the resistivity logs are unable to give a proper idea about water saturation distribution respect to depth because of the fact that, they have almost same range of readings along the reservoir section. Using Archie model with a fixed value for water resistivity (Rw) causes mismatch between simulation with real water production history. This problem has led us to reevaluate the logs with the observed salinity data from the wells. After applying this correction, saturation height models are developed from core capillary pressure (Pc) data to calculate water saturation vs. depth, which is independent of logs. First step of the procedure is to model capillary pressure measurements using different methods, namely, Brooks-Corey, Lambda, Thomeer and Leverett-J functions. After this stage, each of these models is used to estimate water saturation along all the wells. Eventually, the best fit between log derived saturations with the capillary derived saturations is achieved using the Leverett-J Function model (Figure 2). The results show that, the saturation height functions provided more accurate water saturation values in Bozova oil field and they have mostly overcome uncertainties associated with log interpretation by use of Archie model. Newly created water saturation logs are used in the water saturation distribution of the geological model to calculate oil-in-place volume (Figure 3). This distribution shows better agreement with the production data of the field and with the oil-in place calculation made in the simulation stage. Linking the core capillary pressure data with well log analyses has enhanced the water saturation estimations.
-
-
-
Fracture Analysis And Characterization of Şambayat Oil Field
Authors M.E. Gözel and M.Ö. TürkmenThe characteristics of the fracture network have an important role on the development of naturally fractured reservoirs because of their control on the storage capacity and flow dynamics in the reservoir. It is essential to understand the fracture networks in respect to orientation, intensity and spatial distribution for a successful development of a naturally fractured reservoir. Southeast Anatolia, as a tectonically active region, mostly has fractured carbonate oil reservoirs that need to be analyzed in terms of above characteristics.
-
-
-
Rezervuar Kayacı Islatımlılığının İnce Tabaka Kılcal Yükselim Yöntemi ile Tayin Edilmesi
Authors F.B. Hoşgör, H.Ö. Yıldız and A.A. SirkeciBu çalışmada, minerolojik olarak heterojen kompozisyona sahip gözenekli madde ile temas halinde olan iki karışmayan akışkanın katı yüzeyi ile oluşturacakları temas (kontak) açısının saptanabilirliği araştırılmıştır. Temas açıları saf mineral yüzeylerinde ölçüldüğü için, farklı içeriklere sahip kayaçların ıslatımlılığını ne kadar doğru temsil edeceği şüphe içermektedir. Rezervuar kayaç yüzeyinin, pürüzlülüğü, heterojenliği ve emilimi nedeni ile kontak açısı direk olarak ölçülemez. Kontak açısı direk olarak ölçülemediğinden, kayaçların ıstamlılığını karakterize edebilmek için kayacı oluşturan partikül yatağındaki kılcal yükselme ölçülebilir. Bu çalışmanın amacı, kayaçların ıslatımlılıklarının İnce Tabaka Kılcal Yükselme yöntemi kullanılarak tayin edilmesidir. Bu araştırmada, kontak açılarının dinamik hesaplanmasında kullanılan Washburn denklemi ve bu denklemin İnce Tabaka Kılcal Yükselme (Thin Layer Wicking) yöntemine olan uygulaması açıklanmıştır. Bu deneysel çalışmada, öğütülerek toz haline getirilmiş numune “powder” olarak çeşitli kumtaşı ve kireçtaşı kayaç örnekleri ile bu kayaçları oluşturan temel saf mineraller (kuvars ve kalsit) kullanılmıştır. Yükselme sıvısı olarak da saf su, ağırlıkça %2’lik NaCl çözeltisi, gazyağı ve mineral oil kullanılmış ve bunların numunenin katı yüzeyinde oluşturdukları temas açıları saptanmıştır. Buna göre, toz halindeki kuvarz mineralinin toz halindeki kalsit mineralinden daha fazla su ıslatımlı olduğu ispatlanmıştır. Ayrıca, Berea ve Bentheim kumtaşlarının temas açısı değerleri kuvarz mineralinin; karbonatlı kayaçların temas açısı değerleri kalsit mineralinin temas açılarına yakın bulunmuştur. Bu çalışma, petrol ve doğal gaz mühendisliği alanında İnce Tabaka Kılcal Yükselme yöntemi ile yapılan ilk çalışmadır ve ileride bu konuda yapılacak araştırmalara öncülük edebilir.
-
-
-
Compressional and Tensile Strengths of Miocene Sandstones of Eastern Mediterranean
More LessThis paper discusses experimental results of compressive and tensile (Flexural, Brazilian and Direct Pull) strength tests conducted on Miocene sandstone samples from Eastern Mediterranean. Compressive and tensile strengths of rocks are very crucial in petroleum industry since evaluation of those properties help to make a good hydraulic fracturing program and also required to control wellbore stability in both vertical and horizontal wells. In the Eastern Mediterranean offshore gas has been discovered in Miocene Sandstones by Israel and South Cyprus Greek Administration. Equivalents of these sandstones are cropping out at Karpaz Peninsula of the Northern Cyprus. Fresh unaltered rock samples from these outcrops have been collected and tested for their mechanical properties in the laboratory. Special emphasis in the study was given to lamination effects on rock strength and on fracture directions.
-
-
-
Vibro Verisinde Faz Dönüşümünün Ters Evrişim Uygulamalarına Etkisi
More LessVibro sismik çalışmalarında kaydedilen sismik iz, sweep sinyali ile sismik dalğacığın ve yerin yansıma katsayıların evrişimi olarak tanımlanır. Sweep sinyali ile vibro kayıdının korolasyonundan sonra sweep sinyali öz ilişkisine dönüşür, bu kauder dalgacığı olarak adlandırılır. Klauder dalgacığı sıfır fazlı olup simik dalgacık ise minimum fazlıdır, her ikisinin evrişimi sonunda ise karışık fazlı bir dalgacık oluşur. Bu durumda iğnecikleştirme ters evrişimi için minimum faz operatörü, klauder dalgacığının minimum faz eşleniğinden bulunur ve korolasyonu yapılmış vibro izine uygulanır. Bu çalışmanın amacı vibro verisinde minimum faz dönüşümünün ters evrişim üzerindeki etkisini araştırmak ve ortaya çıkarmaktır. Korolasyonu yapılmış vibro datasına minimum faz operatörü uygulanarak iğnecikleştirme ve ön kestrim ters evrişimi uygulanmıştır. Ayrıca minimum faz dönüşümünden önce de ters evrişim uygulanarak faz değişiminin ters evrişim üzerindeki etkisi araştırılmıştir. Faz düzeltmesinden önce ve sonra uygulanan ters evrişim sonuçları karşılaştırıldığında iğnecikleştirme ters evrişiminde faz düzeltmesinin daha etkin olduğu, ön kestirim ters evrişim sonucunun ise daha az etkin olduğu gözlemlenmiştir.
-
-
-
Kuzey Meksika Körfezi’ndeki Sığ Bir Fay Sisteminin Rezervuar Bölümlendirilmesi ve Geçirimsizlik Analizi
By B.T. ÜstünFaylar, rezervuardaki temel heterojenliklerden biridir. Hidrokarbonlar için ya bir kapan ya da akış yolu oluşturabilirler. ‘Fay Sızdırmazlık Analizi’ hem arama şirketleri hem de yapısal jeoloji araştırmacıları için fay karakterlerini daha iyi anlamada en önemli konulardan biridir. Fayların geçirimsizlik kapasitelerinin tahmininde farklı yöntemler geliştirilmiştir. Ancak, araştırmacılar tarafından fayların geçirimsizliği ile rezervuar bölümlendirilmesi konusuna yeteri kadar önem verilmemiştir. Fay geçirgenliği, faya komşu fasiyeslerin litolojisine olduğu kadar, fay zonunun kum/şeyl içeriğine de bağlıdır. Sızdırmazlığa etki eden pek çok süreç olsa da, sıvı göçünü etkileyen fay zonu bileşimi bunlar arasında en önemlisidir. Meksika Körfezi (ABD)’nde yer alan Main Pass 138 isimli sahanın log dataları, fay geometri ve sızdırmazlığının belirlenmesinde sismik ve kuyu verisi birlikte yorumlanarak bir yöntem oluşturulmuş ve bunlar kuyu basınç ve üretim verisi ile karşılaştırılmıştır. Bu çalışmada, Newfield Exploration Company (NEC)’ye ait Main Pass Block 138 (MP138) üretim sahasından, 3 boyutlu (3B) sismik, 21 kuyudan alınmış GR, SP ve rezistivite logları, bazı kuyuların basınç ve üretim verisi kullanılmıştır. Kuyu logları, Petra (Geoplus) programı kullanılarak yorumlanmış ve korele edilmiştir. Daha detaylı korelasyon yapabilmek ve kum/şeyl oranlarını saptamak için VSH (şeyl hacim) logları oluşturulmuştur. Bu loglar, saha genelinde litolojilerin belirlenmesine ve kil hacimlerinin hesaplanmasına katkı sağlamıştır. Loglar ve check-shot verisi ile birlikte 6 büyük normal fay ve seviyeler Seisworks-3D (Landmark) programı kullanılarak yorumlanmıştır. Bu seviyeler, en önemli üretken kum paketlerinin de dahil olduğu Senozoyik yaşlı 15 seviyedir. Fay sızdırmazlık analizi için TrapTester programında ‘Shale Gouge Ratio (SGR)’ algoritması kullanılmıştır. SGR hesaplaması, fay zonundaki şeylli malzemenin oranını tahmin etmeye yarayan bir algoritmadır. Fristad et al. (1997), Yielding et al. (1997) and Freeman et al. (1998) tarafından tanımlanmıştır. Algoritma, fay yüzeyindeki her bir noktadan kayan kayaç hacmindeki şeyl veya kil içeriğini hesaplamaktadır (Şekil 1; Yielding et al., 1997; Freeman et al., 1998). MP138 sahasındaki yorumlanan önemli fayların hepsi KD-GB doğrultulu tuz ile ilişkili bir genişleme tektoniğine bağlı bir sistemin ürünleridir. Tuz yorumlanmamış olmamasına rağmen literatürden bu fayların tuz tektoniğinden etkilendiği bilinmektedir. Fayların atımı 50-500 ft (15-152 m) arasında değişmektedir. 1’den 6’ya kadar numaralanan fayların çoğunun SGR yöntemi ile yapılan analize göre geçirimsiz olduğu ortaya konulmuştur. Fay 3’ün (Şekil 2) fay 1’e (Şekil 3) göre daha çok sızdırma kapasitesi vardır. Atımı diğerlerine göre fazla olan fay 1’in geçirimsizlik kapasitesi de diğerlerine göre fazladır. Fay 2, 4 ve 6 için kuyu verisi yeterli olmasa bile onların da geçirimsizlik özelliği olduğu ortaya çıkmıştır. Şeyl içeriği, SGR hesaplamalarını etkileyen en önemli faktördür. Fay zonunda şeyl oranı fazla olan bölgelerin sızdırmazlığı da fazladır. Bu çalışmada, sadece fay 1 ve 3 için basınç verisi analiz edilebilmiştir. Basit basınç kalibrasyonu yöntemine göre 16500A1, A4ST ve A6 kuyularının üretim verisi ile fay 1’in sızdırmazlık kapasitesi sonucu uyumlu, fay 3’ün uyumsuz çıkmıştır. Bu çalışmada fay geçirgenlik analizi yapılırken, şeyl içeriği ve kılcal basıncın etkileri yanında, fay atımlarının, kayaç özelliklerinin ve hidrokarbon kolonunun yüksekliğinin de önemi vurgulanmıştır. Basınç ve üretim verisi, geçirimsizlik tahminlerini doğrulamada yetersiz kalsa da, çalışmada mümkün olduğunca çok etmen test edilerek, belirsizlikleri ve riskleri azaltmak amaçlanmıştır. Elde edilen analiz sonuçlarının, MP138 sahasının geliştirilmesinde ve benzer fay sistemlerinin anlaşılmasında önemli etkileri olabilir.
-
-
-
The Impact of Porosity Uncertainty in Reservoir Modeling Using Multiple-Point Geostatistics
Authors M. Fadlelmula, S. Akin and H.Ş. DüzgünThis study provides a systematic way to investigate the propagation of porosity uncertainty through the estimate of original and recoverable oil in place (OOIP and ROIP) of an original reservoir model. To perform the intended investigation, a multiple-point geostatistics (MPG) modeling methodology is adopted. Then, a synthetic fluvial reservoir model (original reservoir) is generated utilizing a given dataset. Next, different realizations of the original data are generated through Monte Carlo Simulations (MCS) based on quantified uncertainty values in the porosity. Following that, the original reservoir is remodeled using the generated realizations. Finally, the OOIP and ROIP of the new reservoir models and their percentage errors with respect to those of the original reservoir are computed and analyzed. The results show that the estimates of the OOIP and ROIP move from overestimation to underestimation as the uncertainty increases from 0.01 to 0.15. This clearly shows that the uncertainty of porosity has a great impact on the model outputs. Thus, it should be given great care to facilitate more accurate reservoir modeling applications.
-
-
-
Türk Petrol Kanunu Tasarısı
By İ. BahtiyarYerli petrol kaynaklarımızın aranması ve üretilmesi, ekonomik olmasına rağmen ülkemiz için stratejik öneme sahiptir. Dünyanın her ülkesinde taşıdıkları potansiyele uygun olarak, bu kaynakların azami aranmasını teşvik edici, yatırımcı ile devlet arasında paylaşımı adil kılan yasal düzenlemeler tercih edilmektedir. Bazı ülkelerde ise, gelişen koşullara bağlı olarak yeni düzenlemeler yapılabilmektedir. Günümüzde ülkelerde üç ana anlaşma modeline sahip yasal mevzuatlar kullanılmaktadır.
-
-
-
Petrol Arama Üretim Faaliyetlerinin Petrol Kanunları ve Tasarıları Açısından İncelenmesi ve Sektörün Geleceğinin Değerlendirilmesi
More LessBilimsel objektiflik; gerçekliği (realiteyi), “olduğu gibi”, “sübjektif önyargıların etkisinde kalmadan” tespit etmektir. Toplumlara baktığımızda, toplumsal gerçekliğin (realitenin) kendisinde “tarafçılık” vardır. Bilimsel, objektif tespit toplumda bir tarafın işine gelir, öbür tarafın işine gelmez. Bildiri ile kanunun geçmiş değişim sürecini, ileriye dönük bir biçimde ortaya koymaya, gelecek için açıklamalar ve ileriye dönük irdelemeler için gözden geçirilmesi hedeflenmiştir. Kabul edilen tüm kanunlar, ülke petrol kaynaklarının süratle, devamlı ve verimli bir şekilde geliştirilip kıymetlendirilmesini esas amaç olarak almakla birlikte değişiklikler siyasi otoritelerin faaliyetlere bakış açısını da yansıtmaktadır.
-
-
-
Türkiye’de Üretilen Ham Petrol ve Doğal Gaz’ın “Piyasa Fiyatı için Hukuki ve Mali Düzenlemeler ve İrdelenmesi
More LessTürkiye’de yerli ham petrol (domestic crude oil) fiyatı için piyasa fiyatı (market price) tespi usulu 2003 yılında çıkarılan 5015 sayılı Petrol PiyasaıKanunu’nun (Petroleum Marketing Law) 10.maddesi ile değiştirilmiştir. Ancak piyasa fiyatı tespiti için getirilen usul ve kıstaslar dünya petrol sektörünün kabul ettiği prensiplerle uyuşmamamaktadır. Mevcut kanun ile tespit edilen yerli (domestic) iyi kaliteli ham petrolün fiyatını düşük tespit etmekte ve üreticiyi maddi olarak cezalandırmaktadır. Ayrıca Hazine deDevlet Hissesi (royalty) geliri bakımından zarar görmektedir.Bu sebeple yeni düzenlemelerle piyasa fiyatın(Market price)Türk Petrol Kanun tasarısı kapsamına alınması önem taşımaktadır.
-
-
-
Yerli Ham Petrol ve Doğal Gaza Uygulanan Mali Rejimin ve Türk Petrol Kanunu Tasarısı’nın Değerlendirilmesi
More Less2004 yılından itibaren artan ham petrol fiyatlarına paralel olarak bütün ülkeler mali rejimlerini yeniden düzenleyerek devlet ve şirket aldılarını adaletli bir düzeye getirmişlerdir. Türkiye’de üretilen yerli ham petrol için herhangi bir mali rejim düzenlemesi yapılmadığından Hazine her yıl büyük gelir kaybına uğramaktadır. Dünyada petrole uygulanan Mali rejimler incelenerek ülkemize uygun olan bir sistemin yeni Türk Petrol Kanunu tasarısında yer alması önemli bulunmaktadır.
-
-
-
Türkiye’nin İlk ve Tek Yeraltı Gaz Depolama Tesisinin Tasarımı ve İlk Altı Yıllık Operasyon Performansının Değerlendirilmesi
Authors S. Şahin, S. Abravcı and A. TirekGaz kaynakları yönünden ülkemizin zengin olduğu söylenemez. Yurtiçi üretim Türkiye’nin doğal gaz ihtiyacını karşılamaktan çok uzaktır. Türkiye’de tüketilen gazın tamamına yakını boru hatlarıyla Rusya Federasyonu, Azerbaycan ve İran’dan, LNG olarakta Cezayir ve Nijerya’dan ithal edilmektedir. Gaz tüketen ülkelerin çoğunda olduğu gibi, Türkiye’nin de gaz kullanımı günlük ve mevsimsel bazda değişim göstermektedir. Üretim ve tüketim noktaları arasındaki gaz boru hatları, tek başına, arz ve talep arası farkları dengeleyebilecek güce sahip değildir. Bu yüzden, ülkenin gaz taşıma ve depolama kapasitesinin geliştirilmesi için çalışmalar kesintisiz bir şekilde sürdürülmelidir. Söz konusu çalışmaların bir parçası olarak, Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı (TPAO) Kuzey Marmara (deniz) ve Değirmenköy (kara) sahalarının yeraltı gaz deposuna dönüştürülmesini kararlaştırmıştır. Kuzey Marmara (K.Marmara) ve Değirmenköy sahalarının depolama amaçlı kullanım için seçilmelerinin temel nedeni ana gaz tüketim merkezi olan İstanbul’a ve ana gaz boru hattına yakınlık ve sahaların rezervuar karakteristiklerinin depolama için uygunluğudur. Ancak, tatil yöresinde ve yerleşim alanlarına yakın olması nedeniyle proje sahası çevre yönünden duyarlı bir bölgededir. Ses, atmosferik emisyonlar ve diğer kirleticiler konusunda kurallar katı bir şekilde uygulanmaktadır. 1.9 milyar m3 depolama kapasitesi ile Silivri (K.Marmara ve Değirmenköy sahaları) yeraltı gaz depolama (YGD) tesisleri 13 Nisan 2007 tarihinde devreye alınmıştır. Söz konusu tesisler, gelişmekte olan gaz sektörünün arz ve talep ilişkilerinin dengelenmesinde önemli işlevler yerine getirmektedirler. Bu makalede, Türkiye’nin ilk ve tek yeraltı gaz depolama tesisinin tasarımı ve yapımı hakkında bilgi verilmekte, ayrıca, altı yıllık çevrimi içeren veriler temelinde tesislerin işletme performansı değerlendirilmektedir.
-
-
-
Doğal Gaz Depolamanın Gaz Piyasasındaki Rolü
By R. ErenTürkiye’nin ilk yeraltı doğal gaz depolama tesisi olan TPAO Silivri Doğal Gaz Depolama Tesisi 2007 yılında devreye alınmış olup, 7. Depolama döneminde enjeksiyon ve geri üretim faaliyetlerine başarı ile devam etmektedir. 2012 yılına kadar sadece BOTAŞ’a hizmet veren TPAO Silivri Doğal Gaz depolama tesisi, EPDK tarafından çıkarılan “TPAO Silivri Doğal Gaz Depolama Tesis Temel Kullanım Usul ve Esasları”nın Resmi Gazete yayımlanmasının ardından 3. Tarafların kullanımına açılmıştır. Bu sunumda depolama tesisi türleri; yeraltı doğal gaz depolama tesisleri, LNG tesisleri ve boru hattında depolama (linepack) hakkında genel bilgi verilecektir. Ayrıca depolama tesislerinin kullanım amaçlarına göre; mevsimsel sıcaklık farklılıklarını gidermek için (seasonal storage), kısa süreli aşırı talepleri karşılamak için (peakshaving), stratejik amaçlar için (strategic storage), üretimi dengelemek için (production storage), sistemi dengelemek için (pipeline balancing) ticari amaçlar için (trade support) kullanılan depolama tesislerinin avantaj ve dezavantajları, yeraltı doğal gaz depolama tesislerinin Dünya ve Avrupa’daki depolama türlerine göre dağılımları ile ilgili genel bilgiler verilecektir. Avrupa gaz piyasasının liberalleşmeye duyduğu ihtiyaçlar, kronolojik olarak liberalleşme süreci ve liberal piyasanın etkileri ve Third Party Access (TPA) süreci ile ilgili bilgilendirmeler yapılacaktır. Ayrıca, TPA ile ilgili Avrupa’daki düzenlemeler ve ülkeler bazında mevcut düzenlemeler (Regulated TPA, Negotiated TPA ve Hybrid Systems) ve Türkiye’deki mevcut durum karşılaştırılacaktır. Depolama Sistem Operatörleri (Storage System Operators-SSO) için 2005 yılında yayımlanan, herhangi bir zorunluluğu olmayan ancak depolama tesislerinin kullanımına ilişkin olarak önemli düzenlemeler getiren “Guidelines for Good TPA Practice for Storage System Operators (GGPSSO)”- 23 Mart 2005 ile ilgili olarak bilgilendirme yapılacak olup, TPAO Silivri Doğal Gaz Depolama Tesisinin mevcut düzenlemeler çerçevesinde GGPSSO ile olan ilişkisi ele alınacaktır. Son olarak, depolama tarifeleri, tarife elementleri (Bundled, Unbundled, Hybrid v.b), cezalar, tarifelerin değişiminde etkili olan limitler (günlük geri üretim/ enjeksiyon kapasitesi, günlük minimum geri üretim/ enjeksiyon miktarları, geri üretim döneminde enjeksiyon veya enjeksiyon döneminde geri üretim yapabilme kabiliyeti, sadece belirli tarihlerde enjeksiyon yapma, enjeksiyondan geri üretime veya geri üretimden enjeksiyon geçiş süresi v.b.) ve TPAO Silivri Doğal Gaz Depolama Tesisi depolama tarifeleri ile ilgili bilgilendirme yapılacaktır.
-
-
-
Designing an underground gas storage field using the RUBIS software
Authors F. Daneshvar, Ö.İ. Türeyen and A. SatmanIn this study, the X gas field is modelled as a storage pool. It is a hypothetical dry gas field with field and fluid properties assumed to be similar with the northern Marmara gas field. The storage gas reservoir performance is modelled by using the Rubis software. Two scenarios are considered in this modelling study. These scenarios are used to determine the required number of wells for various cases considering the types of wells (vertical versus horizontral), the effects of skin factor, the horizontal length, and the wellhead flowing pressure constraints. The details of criteria and assumptions involved in scenarios are given in the paper. The results of this modelling study are presented in tables and figures.
-
-
-
Effect Of Compositional Change In Kuzey Marmara Reservoir On Storage Capacity
More LessTurkish Petroleum Company (TPAO) has served the first underground gas storage facility called as “Kuzey Marmara and Değirmenköy Fields Underground Gas Storage Facilities” to Turkey economy on 21.03.2007 where it was initially started to execute in 1996 by considering the need of gas storage facility of Turkey. The fields used in the scope of project are depleted gas reservoirs. Storage facilities consist of Kuzey Marmara and Değirmenköy Fields Gathering Points and a Shared Facility used for injecting gas to reservoirs and processing and serving the withdrawn gas to BOTAŞ Main Pipeline. Storage activity is mainly comprised of injection phase, injection of processed gas taken from main distribution line via shared facility, and withdrawal phase, production of mixture of injected processed gas with cushion gas. A storage period consists of withdrawal process following up injection process and original and injected gas have different compositions. It is observed that such compositional difference results composition change in withdrawn gas. In this study, percentage rate of change of withdrawn gas composition to original gas is determined by selecting Kuzey Marmara Reservoir gas composition as original composition before starting storage activity. Production amount has been determined at %5, %10 and %12 gas composition to original gas composition for each period. These production amounts are used for comparison for each storage period to get an idea about compositional change of reservoir. It has been observed from the tests performed when there is no operation (injection or withdrawal) that the pressure of each well changes simultaneously. Thus, it has been concluded that the measured pressure of any well represents the whole reservoir pressure characteristic. Hence, well no 8 in Kuzey Marmara has been selected as the pilot well and pressure of this well has been assumed to represent the reservoir pressure. The effect of changes in gas composition on the storage capacity has been examined by correlating the amount of gas withdrawn from the reservoir and the pressure attained on the injection period for each storage year (period). It has been anticipated to achieve significant results by making use of obtained data in the oncoming years in that study.
-
-
-
Yüksek Genlikli-Düşük Frekanslı Gürültülerin Wiener Kestirim Yöntemi ile Süzgeçlenmesi
Authors H. Karslı and D. DondururYüksek genlikli ve düşük frekanslı gürültü türlerinden ground-roll gürültüsü kara ve deniz dalgası gürültüsü ise deniz verilerinin işlenmesinde problemler çıkarmaktadır ve bu gürültülerin verilerin spektral içeriğine zarar vermeden veriden atılmaları dikkat edilmesi gereken önemli bir aşamadır. Bu çalışmada her iki gürültünün süzgeçlenmesinde Wiener kestirim süzgecinin nasıl kullanılacağı gösterilmiştir. Uygulamalarda giriş verisinin düşük frekans enerjilerini kaybetmeden süzülmesi üzerine odaklanmıştır. Yöntem gerçek verilere uygulanmış ve hem zaman hem de spektral çıktılar üzerinde karşılaştırılmıştır. Wiener kestirim süzgeçlemesinin yığma kesitlerine katkısı bir deniz verisi üzerinde gösterilmiştir. Yaygın sismik veri işlem yazılımlarının rutin süreçleri olan frekans seçici süzgeçlemelere (f-k, bant geçişli) ile karşılaştırıldığında, ground-roll ve deniz dalgasının atılmasında yöntemin giriş verisinin düşük frekans enerjisini yüksek oranda koruduğu gözlenmiştir. Anahtar Kelimeler: Ground roll, Deniz dalgası gürültüsü, Wiener kestirim süzgeci.
-
-
-
Oligosen-Miyosen Yaşlı Jipslerin Yeraltı Doğalgaz Depolama Amaçlı Kullanılabilirliği
Authors A.T. Arslan, C. Kıncal, B. Kahraman, Ç. Pamukçu, O. Pamukçu, E. Gök, O.D. Polat, M.Y. Koca, H. Konietzky, H. Temiz and H. KöseDünyada doğal gazın enerji kaynağı olarak kullanımı günden güne artmaktadır. Bu kullanımdaki artışa paralel olarak, doğal gaza olan talebinin kesintisiz olarak karşılanabilmesi için doğalgaz depolama konusunun önemi de artmaktadır. Ülkemizde de artan nüfus ve endüstrileşmeye paralel olarak doğal gaza olan ihtiyaç günden güne artmaktadır. Türkiye’de yurt içi doğalgaz üretiminin tüketimi karşılama oranı % 3 seviyelerindedir. Bu oran ve doğalgaza olan talebin önümüzdeki yıllarda artacağı gerçeği göz önüne alındığında, depolama ihtiyacı gelecek yıllarda çok daha fazla önem kazanacaktır. Günümüzde, yerüstünde ve yeraltında doğalgaz depolama tesisleri oluşturulmaktadır. Doğalgazın yerüstünde çelik tanklarda depolanması yerine, yeraltında depolanmasının çok daha güvenli, verimli ve ekonomik olduğu düşünülmektedir. Doğalgaz depolama tesisleri, tedarikte bir kesinti olması durumunda ülkenin acil ihtiyaçlarının karşılanması bakımından önemlidir. Yeraltı doğalgaz depolama tesisleri oluşturmak için çeşitli olanaklar mevcuttur. Bunlar; derin tuz çözelti açıklıkları, sığ derinlikte masif kaya kültesi içerisinde galeri şeklinde oluşturulan açıklıklar, yeraltı suyu akiferlerindeki gözenek boşlukları, üretimin sona erdiği petrol ve gaz sahaları ile uygun özelliğe sahip terk edilmiş maden ocaklarıdır. Türkiye’deki doğalgaz ve petrol boru hatlarının konumu incelendiğinde, Sivas ilinin bir kavşak konumunda olduğu görülür. Sivas ilinin bu konumuna ilave olarak, Hafik-Zara arasında kalan bölgede geniş jips yataklarının bulunması, doğal gaz boru hattına yakın olması ve arazi kullanım durumunun (tarım, orman v.b.) uygun olması gibi faktörler göz önüne alındığında, yeraltı doğalgaz depolama yeri olarak Sivas ili çok uygun bir konumda yer almaktadır. Bu nedenlerden dolayı jipsler ekonomiye kazandırılabilir ve doğal gaz depolama ortamı olarak kullanılabilir. Oligosen-Miyosen yaşlı jipslerin dayanım ve deformasyon özellikleri kısa ve uzun süreli olmak üzere incelenmelidir. Kısa süreli mekanik özellikler tek ve üç eksenli dayanım özellikleri ile deformasyon özellikleri başlıkları altında, uzun süreli mekanik ve deformasyon özellikleri ise değişik gerilme basamaklarında yüklemeler yapılarak deformasyona bağlı eksenel ve çapsal krip oranı ile ilgili parametreler belirlenerek yapılmalıdır. Bu sayede elde edilebilecek veriler ışığında jipslerde açılması düşünülen yeraltı doğal gaz depolama açıklıkları nümerik analiz programları kullanılarak modellenebilir elastik, elastoplastik, dinamik, sünme (krip) çözümlemelerinden elde edilecek sonuçlar toplu olarak değerlendirilebilir, yapılacak çözümlemeler sonucunda zamana bağlı viskoz davranış gözlenebilir, sünme modelleri ile doğalgaz depolama amaçlı duraylılık ve işletme güvenliği değerlendirilebilir.
-
-
-
Estimating the Location of Multiple Scatterers by Seismic İnterferometry of Scattered Surface Waves
Authors Z.E. Erdem, U. Harmankaya and A. KaslilarIn this study we use a recently proposed method to estimate the locations of multiple scatterers embedded in a halfspace. The method is based on active source seismic interferometry. Only one source at the surface is sufficient for the application of the method. Here, two scatterers separated sufficiently from each other and located at different depths and horizontal distances are considered. A synthetic shot record is obtained by modeling elastodynamic wave propagation and scattering. The scattered Rayleigh waves caused by the scatterers are used for location purposes. The scattered wavefields are extracted from the total wavefield by f-k (frequency-wavenumber) filtering. Different locations for virtual sources are chosen to obtain the interferometric images for these locations. The interferometric travel times of the scattered surface waves are used in inversion and the locations of the scatterers are estimated. Provided that the scatterers are sufficiently separated and the scattered wavefield is successfully extracted from the total wavefield, it is possible to estimate the location of the multiple scatterers.
-
-
-
DEÜ-DBTE-Seislab Çalışma Alanları’nda Sonar ve Deniz Sismiği Araştırmaları
By M. ŞenözTürkiye, Anadolu levhası ile komşu levhaları (Avrasya Levhası,Arap Levhası,Afrika Levhası) arasındaki levha sınırlarının birbirleri ile olan tektonik etkileşimlerinin şiddetli etkisi altındadır. Anadolu levhasının çevresindeki bu levha sınırları kuzeyde Kuzey Anadolu Fayı, doğuda Doğu Anadolu Fayı, güneyde Kıbrıs- Ege Yayı olarak bilinir ve Anadolu Levhası ile Ege Levhası arasındaki levha sınırı Kıbrıs-Ege Yayı’nın batı tarafında konumludur. Türkiye’nin bu büyük fay sistemleri çevresindeki denizlerimiz ( Ege Denizi, Doğu Akdeniz, Karadeniz, Marmara Denizi ) levha kinematikleri, sismisite, depremler, mikro-depremler, deprem hasarları, petrol, doğal gaz, kıyı yapıları, yüzey deformasyonları ve daha bir çok bakımdan dünyanın en kritik denizleridir. DEÜ DBTE uzun yıllardan beri sahip olduğu alt yapı ve araştırma gemisi K.Piri Reis ile bu denizlerimizin kıta sahanlıklarındaki araştırmalarını sürdürmektedir. Özellikle, sonar ve deniz sismiği teknolojilerini kullanarak toplanan, veri işlemlenen ve yorumlanan sismik veriler çok çeşitli deniz jeolojiksel ve jeofiziksel problemlerin çözümüne (Mühendislik Sismiği, Sediment Stratiğrafisi, Kıyı Yapıları, Batimetrik Haritalama, Deprem Hasarları, Petrol, Doğal Gaz, Gaz Hidrat, Soğuk Su Kaynakları vd…) katkı sağlamaktadır. 17 Ağustos 1999 tarihindeki Gölcük Depremi’nin ardından Marmara Denizi çok önemli bir alan haline gelmiş ve bu alanda deniz jeolojisi ve jeofiziği araştırmaları önceki zamanlardan farklı olarak aşırı yoğunluk kazanmıştır. DEÜ-DBTE Marmara Denizi’ndeki olağan araştırmalarını özellikle 2005 yılından beri SeisLab veri işlem laboratuarı ile güçlü bir şekilde sürdürmektedir. DEÜ-DBTE’nin araştırma gemisi R/V K.Piri Reis bu günde ulusal ve uluslar arası incelemelerde çok disiplinli bir kıta sahanlığı araştırma gemisi olarak, deprem hasarları, petrol, doğal gaz ve gaz hidrat ile ilgili konularda çok disiplinli ve uzun süreli projelere aktif destek sağlamaktadır.
-
-
-
Marmara Denizi Güney Şelfinde Toplanan 2B Çok Kanallı Sismik Yansıma Verilerinin Matlab ile Kalite Kontrolü, Veri İşlemi ve Yorumu
More LessKalite kontrol (QC), verinin toplanmasından yorumlama aşamasına gelinceye kadar olan dönemde veri kalitesini değerlendirmeye yönelik yapılan işlemlerin genel adıdır. Hedef; en iyi veri setini elde ederek, yorumlama aşamasında en ideal sonuca ulaşmaktır. MATLAB ile geliştirilen yazılım grupları (QC Programı) yardımıyla; sismik veri erişimi için sistem bileşenleri ile iletişimi sağlayan veri depolama birimlerinin kontrolü yanı sıra sismik veri ile eş zamanlı olarak toplanan konum verilerinin kontrolü de yapılmaktadır. Veri toplama süresince, sismik ve konum bilgilerinin görsel denetimini ve kontrolünü içerir. Çalışma süresince Marmara Denizi’ nin güney şelfinden alınan yüksek ayrımlı çok kanallı sismik yansıma verileri örnek veri seti olarak seçilmiştir. Bu veriler Dokuz Eylül Üniversitesi’ne ait R/V K.Piri Reis ile 2010 yılında Marmara Deniz’i güney şelfinde toplanmıştır. Bu alanda alınan verilere QC Programı ile kalite kontrol işlem adımları uygulanarak, laboratuvar ortamındaki veri işlem yazılımı ile karşılaştırılması yapılmıştır. Veri kalite kontrolleri ve ön veri işlem adımlarının hemen ardından ana veri işlem sürecinin başlatılması ve son olarak veri işlemi tamamlanmış verilerin yorumu olarak seyretmektedir.
-
-
-
Mikron Çapında ve Düşük Spesifik Graviteli Katı Malzemelerle Karıştırılmış Düşük Ağırlıklı Çamurların Reolojik Özellikleri
Authors B. Kutlu and E. ÖzbayoğluSürekli gelişmekte olan teknolojinin etkisi sonucunda ortaya çıkan yeni teknikler ve araçlar vasıtası ile petrol ve doğalgaz sektöründe devamlı olarak yeni keşifler yapılmakta, daha önce ulaşılması mümkün olmayan veya ekonomik olmayan kaynaklara ulaşılmaktadır. Düşük basınçlı rezervlerin bulunduğu çıplak kuyularda yönlü ve yatay sondaj ve kuyu tamamlama çalışmaları yaygınlaşmaktadır. Olgun petrol sahalarının yeniden canlandırılması ve düşük basınçlı rezervlerin değerlendirilmesi ihtiyacı düşük ağırlıklı sondaj sıvılarına olan gereksinimi meydana getirmektedir. Düşük basınçlı ve düşük geçirgenlikli rezervlerin bulunduğu seviyelerin sondajı esnasında, gerekli olan sondaj sıvısı ağırlığı aralığının üzerindeki ağırlık değerleri ile sondaja devam etmek kısmi veya tam çamur kaçaklarına sebebiyet verebilir.
-
-
-
Sondaj Dizisinin Çeşitli Burkulma Konumları ve Dönme Hızları için Halkasal Basınç Kayıpları
Authors Ö. Erge and M.E. ÖzbayoğluSondaj sıvısının eşdeğer dolaşım yoğunluğunu (equivalent circulating density), gözenek ve çatlatma basınç penceresi arasında tutmak zor, bir o kadar da mühim bir konudur. Özellikle deniz sondajlarında bu aralık dar olduğundan konu daha da önem kazanmaktadır. Bunun için, halkasal (annular) basınç kayıplarının isabetli bir şekilde hesaplanması gerekmektedir. Bu gereklilik, özellikle çoklu yanal (multilateral), ileri uzanımlı (extended reach) ve dar (slim hole) sondaj uygulamalarında öne çıkmaktadır. Gerçeğe daha yakın sonuçlar sağlandığı takdirde, daha başarılı bir kuyu kontrolü, uygun kullanımlı matkap hidroliği, uygun sondaj sıvısı programı ve pompa seçimi elde edilebilir. Saha ve deneysel uygulamalar, sondaj dizisinin dönmesinin ve dönüş hızının, halkasal basınç kayıplarını ciddi bir şekilde etkilediğini göstermiştir. Günümüzde kullanılan sondaj sıvıları, Newtonian olmayan özellikler göstermekte ve çoğu da Yield Power Law (YPL) modeli ile sınıflandırılabilmektedir. Bu çalışmanın odağı, yatay bir kuyu düzeneğindeki sondaj dizisi sıkıştırılırken, dönme hızının YPL sondaj sıvıları üzerindeki etkileri üzerinedir. Yapılan deneyler, sondaj dizisinin çeşitli burkulma (buckling) konumlarını ve burkulmuş veya burkulmamış haldeki türlü dönme hızlarını içermektedir. Sinusoidal, sarmal (helical) ve bu ikisi arasındaki geçiş halinin basınç kayıpları üzerindeki etkisi araştırılmıştır. Sunulan bu çalışma ile daha kesin bir kuyu dibi basınç kontrolü sağlanabilir ve sondaj uygulamalarındaki halkasal basınç kayıpları daha iyi anlaşılabilir. Bu da, daha güvenli ve optimize olmuş sondaj uygulamalarına dönüştürülebilir.
-
-
-
Incised Valley-Fills and Their Genetically Associated Lowstand Deltaic Sequences in the Late Permian Unayzah Reservoir of Saudi Arabia
By M. ŞenalpThe incised valley-fills and their genetically associated lowstand deltaic sequences were first reported by the author in the subsurface of the Upper Member of the later Late Permian Ash-Shiqqah Formation of Saudi Arabia. These very coarse- to fine-grained sandstones with excellent reservoir qualities form the uppermost part of the stratigraphically and genetically heterogeneous Permo-Carboniferous Unayzah Reservoir, and produce significant amount of sweet gas and light oil. Immense amount of data obtained from the measured sections at outcrops and from the exploration and production wells and large amount of cores with the help of palynologic studies provided valuable information on the stratigraphy, sedimentology and reservoir quality of these successions (Senalp and King, 1995; Senalp and Al-Duaiji, 1995; 2001; Senalp 2006). Their formation occurred during the opening phase of the Neo-Tethys Ocean. Stratigraphically, the Ash-Shiqqah Formation extends between the Unayzah Formation at the base and the Base Khuff D Carbonates at the top, representing the MFS P20 (260.4 Ma). It is separated from the underlying continental red bed Unayzah Formation by a thick caliche-formed crust of Pre-Ash-Shiqqah Unconformity surface. The Ash-Shiqqah Formation correlates with the Kaş Formation, and the Khuff Formation correlates with the Gomanibrik Formation of southeast Turkey.
-
-
-
Triyas Yaşlı Bakük Formasyonu’nun (Cudi Grubu, Güneydoğu Anadolu Bölgesi) Organik Jeokimyasal Özelliği ve Hidrokarbon Türüm Potansiyeli
By N.Y. ErikGüneydoğu Anadolu Bölgesinde Paleozoik Mesozoyik yaş aralığındaki kaya birimleri bulunmaktadır. Orta Triyas-Alt Jura yaşlı birimlerden özellikle Cudi Grubu içindeki Bakük Formasyonunun kaynak kaya potansiyeli araştırılmıştır. Örnekler, Bakük, Girmeli, Çamurlu, Telhasan, Dinçer, Kozluca ve Yolaçan Formasyonlarından oluşan Cudi Grubunu kesen 6 kuyudan sağlanmıştır. Bakük Formasyonunun kaynak kaya potansiyeli organik jeokimyasal ve organik petrografik yöntemler ile değerlendirilmiştir. Elde edilen sonuçlar Bakük Formasyonunun sıvı hidrokarbon türüm potansiyelinin olmadığı ancak gaz türetebileceğini göstermiştir.
-
-
-
Çardak-Dazkırı Havzası’ nın (Denizli-Batı Türkiye) organik maddece zengin kayaçlarının iz element içeriklerini kullanarak depolanma ortamının belirlenmesi
By D.B. KoralayBu çalışmanın amacı, Denizli civarındaki (Türkiye batısı) Oligosen yaşlı organik maddece zengin kayaçların iz element zenginleşmelerini ve mineralojik bileşimini belirlemektir. İncelenen örnekler Hayrettin Formasyonu’ nun bir kısmını oluşturur. Bu formasyon genellikle kömür ardalanmalı lagünel çamurtaşıkumtaşı, resif, konglomera arakatkılı kumtaşı ve biyoklastik kireçtaşından oluşmaktadır. Hayrettin Formasyonu’ nun farklı lokasyonlarından toplam 51 yüzey örneği toplanmıştır. Örneklerin toplam organik karbon (TOC, %) miktarları % 0.21 ve % 39.61 arasındadır. İz element çalışmaları sonucunda incelenen örneklerin kömürler için dünya ortalamasına gore Na, Mg, K, Ti, Cr, Rb, Cs, Ta, Hg ve U elementlerince zenginleştiği gözlenmiştir. Bu zenginleşmeler, organik maddece zengin sedimanların yakın alanlarında mineralizasyonların olabileceğini ifade eder. Diğer taraftan bazı iz elementler iyi bir çökelme ortamı işaretçisi olarak göz önünde bulundurulur. Çalışılan örneklerin Fe (% 3.94), Tl (1.33 ppm) ve Hg (1.31 ppm) konsantrasyonları weathering’ e uğramış karasal bir kaynağa ve kaynağın nehirler tarafından bataklık ortamına taşınmasına işaret eder. İncelenen örneklerin U/Th oranının ortalama 1.48 olmasından dolayı çökelme ortamının redoks koşulları suboksik-anoksik ortama işaret eder. Ayrıca (CaO + MgO + Fe2O3) / (SiO2) + Al2O3) oranının 0.22’ den küçük olması (0.20) zayıf indirgeyici çökelme ortamı koşullarına işaret etmektedir.
-
-
-
Thin Bed Contourite Seismic Imaging by Wavelet Transform
By S. SunjayWavelet (Mathematical Microscope) analysis of seismic data is made fashionable for thin bed precise subsurface imaging and interpretation. 3D seismic data interpretation for subsurface imaging of thin bed contourite systems is integral part of research work. Seismic expression of bottom current deposits from that of other related deepwater sediments (turbidites, hemipelagites, debrites, etc.), and to maximising the information that can be derived from seismic data. A wide variety of seismic facies are common in contourites, most of which are equally present in turbidite systems. Seismic facies associations that may be typical of contourites are still to be defined. Seismic characteristics also depend very closely on the methods of seismic acquisition and processing. Sediment waves and channels are very common both in contourite and turbidite systems, and not specifically diagnostic of either system. Slope deformation, sediment creep, and large-scale water-escape may cause a hummocky seismic facies that can be misinterpreted as sediment waves. The identification of hydrocarbon reservoirs from seismic data is a key issue in the oil industry. Texture Segmentation of a 3D Seismic Section with Wavelet Transform is employed for pattern recognition. Because of the segmentation, zones of different internal stratification are identified in the seismic section. This recognition is based on the comparison of the 3-D seismic data with the reference patterns extracted from the representative areas, characterized by different textures. In splicing 3-D seismic data, consistent processing is one of the key technologies because it has a great effect on imaging quality.Seismic geomorphology goal is to look for and recognize geologically or geomorphologically meaningful patterns in plan view as well as in section view. Seismic geomorphology, the extraction of geomorphic insights using predominantly 3D seismic data, is a rapidly evolving discipline that facilitates the study of the subsurface using plan view images. Methods evolved for generating horizontal and flatted slices, arbitrary traverses,wavelet attribute extractions and mapping, and rapid analysis of large complex data volumes.A geological feature must have an expression that is scientifically reasonable in multiple dimensions. Analyses of section view integrated with plan view images represents the integration of seismic stratigraphy with seismic geomorphology. Pattern recognition, involving the interpreter being able to recognize geologically significant features in plan view on 3D.the seismic data, is critical to the seismic geomorphological approach. In conjunction, it is also essential to cross reference plan view with section view images, thus integrating the geomorphology with the stratigraphy.
-
-
-
Çınarcık Havzası’nın Aktif Tektoniği ve Kuzey Anadolu Fayı’nın Marmara Denizi İçerisinde Çok Kanallı Sismik Yansıma ve Batimeri Verileri ile İncelenmesi
Authors O. Atgın, G. Çifçi, C. Sorlien, L. Seeber, M. Steckler, D. Sillington, H. Kurt, D. Dondurur, S. Okay, S. Gürçay, H. Sarıtaş and H.M. KüçükMarmara Denizi, aktif tektonik yapısı ve Kuzey Anadolu Fay Zonu’nun (KAFZ) yaratmış olduğu aktif depremsellik nedeniyle birçok araştırmacı tarafından odak konusu haline gelmiştir. KAFZ, Marmara Denizi içerisinde karmaşık bir tektonik yapıya sahiptir. Çalışma kapsamında İstanbul’a yakınlığı ile bilinen aktif bakımdan önemli olan Çınarcık Havza’sı incelenmiştir. Bu çalışmada 2008 yılında gerçekleştirilen TAMAM (Turkish American Multichannel Project) ve 2010 yılında gerçekleştirilen TAMAM-2 (PirMarmara) seferlerinde R/V K. Piri Reis gemisi tarafından toplanan çok kanallı sismik yansıma verileri ve Fransız deniz araştırma enstitüsü olan Ifremer kurumunun hazırladığı yüksek ayrımlı batimetri haritası kullanılmıştır. Proje kapsamında yaklaşık 3000 km yüksek çözünürlüklü çok kanallı sismik yansıma verisi toplanmıştır. Çalışmanın sonunda havzanın aktif fay haritası ayrıntılı bir şekilde ortaya konmuştur ve birçok çalışmada yer alan havzanın güney yamacından geçen büyük ölçekli bir fayın varlığına rastlanmamıştır. Havza çökellerinin stratigrafik yorumlamaları yapılmıştır. Havzada oluşan faylanmaların en yoğun olduğu bölgede kuzeygüney yönlü yıllık kümülatif açılma hesaplanmıştır. Tabakaların küresel deniz seviyesi değişimleri ve tabakaların eğimlenmeleri karşılaştırılarak yaşlar hesaplanmaya çalışılmıştır.
-
-
-
Concretions in Akçakoca Sandstone Member of Kusuri Formation (Lower-Middle Eocene), Western Black Sea
Authors A. Aktosun and B. VarolAkçakoca Sandstone member of Kusuri Formation is a channel fill sediments which were deposited in submarine fan system by turbidite mechanism during Early and Middle Eocene in the Western Black Sea, Turkey. They consist of channel axis (massive sandstone), channel margin, levee and their complex sequences. Submarine fans are important in the petroleum industry for their reservoir and source rock potential. In the Akçakoca region, natural gas has been produced from Akçakoca sandstones since 2007. In this region, the massive sandstones with various dimentions of concretions were deposited in the submarine fan system. These concretions have spherical, ellipsoidal and flattened ellipsoidal in shape and have variable diameters ranging between 0.1-2 m. Petrographically, they are classified as feldspathic litarenite (generally) and lithicarkose. The sandstone concretions generally are represented by clean sands (sand/clay ratios>=7:1; 9:1), and show poorly or moderately sorting. Whereas encompassed sandstones (host rock) are texturally (sand/clay ratios>=7:3; 9:5 ) and compositionally immature as indicated by significant feldspar, clay, volcanic, sedimentary and metamorphic rock fragments due to close provenance and rapid transport by short rivers and tectonically controlled basin margin. The massive sandstones are generally structureless, only having amalgamation surfaces but underlying unit is rich in bioturbations and dewatering products such as dish and ball-pillow and flame structures that indicate middle and upper fan deposition respectively. The environmental features imply that the concretions in the massive sandstones had resulted from dewatering process/soft sedimentary deformation that caused by remove of the clay matrix as suspension and subsequently precipitation of calcite cement or they were independently formed after rock formation in the late diagenetic period, resulted from ground water lenses involved precipitation of calcite cement, that occupied the intergranular and interparticular open spaces, leading to significantly reduced porosity and permeability of the massive sandstones. Based on the XRD analysis, calcite ratio is between 14% and 38% in the concretions. Porosity and permeability values of the host sandstones are generally high (5.6- 30.9% porosity, 0.02-320.67 md permeability). In conclusion; host sandstones with the high porosity and permeability values can be good reservoirs, but concretions within the host rock have not any reservoir features because of the low porosity and permeability values (3.2-7.8 % porosity, 0.02-0.09 md permeability). The concretions, embedded within the host rock, do not constitute the reservoir barrier and may have not a negative impact on the Akçakoca sandstones.
-
-
-
Doğu Karadeniz’ in Aktif Tektonik Yapısının Çok Kanallı Sismik Yansıma Verileri ile İncelenmesi
Authors S. Duymaz, G. Çifçi, S. Okay, D. Dondurur, D.C. Kim, H.M. Küçük, O. Atgın and S.H. BaeDünyanın en büyük iç denizlerinden biri olan Karadeniz, oldukça karmaşık bir jeolojiye sahiptir. Bölge çok sayıda çamur volkanı, kanal yapıları, kanyonlar, aktif faylar ve gaz hidratlar gibi birçok oluşum içermektedir. Bu sebeple Karadeniz birçok araştırmacı tarafından odak noktası haline getirilmiştir. Çalışma kapsamında Doğu Karadeniz bölgesinde yüksek çözünürlüklü çok kanallı sismik yansıma verileri toplanmıştır. Bu veriler ışığında bölgedeki aktif ve gömülü fayların belirlenmesi, fayların karakteristik özelliklerinin araştırılması ve yamaç aşağı kütle hareketlerinin incelenmesi bu çalışmanın amacını oluşturmaktadır. Bu kapsamda 2010 yılında Rize ve Trabzon açıklarında yaklaşık 740 km yüksek ayrımlı çok kanallı sismik yansıma verisi toplanmıştır. Toplanan sismik hatlar sismik veri işlem programları ile değerlendirilerek yorumlanabilir hale getirilmiştir. Bu bağlamda çalışma alanında literatürde olmayan ancak Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığının (TPAO) haritalarında yer alan Rize ve Trabzon fayları ile Pontid bindirme kuşağının izleri bulunmuştur.
-
-
-
Exploration of the Gas Field in Western High Related to Thrace Basin Using Seismic Method
Authors H. Sarıtaş, G. Çifçi, Y. Thomas, B. Marsset, A. Rochat, C. Grall, P. Henry, G. Westbrook, C. Sorlien and S. KerIn the Marmara Sea the North Anatolian Fault consists of a main strand and a few subsidiary branches. The main strand is made up of the Ganos (15 km long), Central Marmara (105 km) and North Boundary (45 km) fault segments (Okay et al., 2000). Western Part of the Central Marmara Fault crosses on The Western High which is located between Tekirdag and Central Marmara Basins. The Western High and Cinarcik Basin is one of the major regions of geological interest which is the area close to the NAF where evidence of gas hydrates and fluid escapes have been observed during previous scientific cruises. To understand the kinematics of the NAF and origin of the gas, collecting data was focused on these areas by the latter cruises. It started with TAMAM (Turkish-American Marmara Multichannel) cruise in July 2008 by R/V Koca Piri Reis which belongs to Dokuz Eylul University, and after that it continued with MARMESONET (Marmara Demonstration Mission Program supported by European Seafloor Observatory Network) in December 2009 by R/V Le Suroit opreated by IFREMER. This cruise consists of two legs; leg-1 is about collecting multibeam and AUV data, Leg-2 is about collecting High Resolution 3D Seismic data. The last cruise was carried out in June 2010 by R/V Koca Piri Reis, its aim was collecting 2D High Resolution Seismic Data. These studies were funded by EU ESONET MARMARA-DM Project. These 2D high resolution seismic data was processed by Hakan Saritas. 3D HR data which was processed by Bruno Marsset, Yannick Thomas and Alexis Rochat. 3D seismic data provide detailed information about fault distribution and subsurface structures. Computer-based interpretation and display of 3D seismic data allow for more thorough analysis than 2D seismic data. The objectives of this survey are to find locations of gas strata and gas hydrate formation in the western high related to Thrace Basin. Previos studies show us the gas components of Thrace Basin where have been found many industrial gas field and Western High in sea of Marmara are fairly the same. The other objectives of this survey are studying on geological structure of this area, understand kinematics related to dextral strike slip North Anatolian fault, focus on the mud volcano where close to NAF and observation gas fluid through to seabed, oil seepage and find its location. In conclusion, there were some cruises related to collecting various marine geology and geophysics data in the Western High. The investigations have been focused on gas hydrate, gas escape, location of the gas strata and tectonics related to Thrace Basin.
-
-
-
Biyodedektifler; Çevre Kirliliği Ve Petrol Sızıntılarının İncelenmesinde Biomarkerlerin Kullanımı Biodetective
Authors S.G. Turgut and N.Y. ErikBiomarkerler petroldeki en önemli hidrokarbon gruplarından biridir. Bunlar petrol içinde diğer geniş aralıktaki bileşenlere göre düşük miktarlarda (ppm) bulunmalarına karşın gaz kromatografikütle spektrometre (GC/MS) analizi ile kolayca belirlenebilmektedir. Petrolde alkanlar ve aromatikler gibi bileşenlere göre biomarkerler bozunmaya karşı daha dayanıklıdır. Ayrıca, biomarkerler farklı jeolojik şartlar ve yaşlarda farklı parmak izleri oluştururlar. Bu nedenle de bu moleküllerin kimyasal analizleri özellikle hidrokarbonlardan kaynaklanan çevre kirliliklerinin belirlenmesi, sızıntı petrolün kaynağının tespiti ve petrollerin ayrımlanma ve korelasyonu ile farklı koşullar altındaki bozunma etkilerinin belirlenmesi açısından büyük önem taşımaktadır.
-